Gönder

O USTALARA SORDU, BİZ DE ONA SORDUK

Editör: Medya27
Yayın : 1 Ocak 2023 09:00
Güncelleme : 27 Mart 2023 23:30


‘Ustalara Soruyorum’ kitabıyla çok konuşulan Kerem Bozkurt,  Medya 27’ye konuştu. Röportajlarında birçok ünlü isme sorular yönelten Bozkurt, Gazeteci Yazar Ferah Uzundurukan’ın sorularını yanıtladı.  Bozkurt, günümüz sosyal medyasına, toplumumuzda "okuma ve yazma" kavramlarına, yazarlık yolunda yetiştirdiği öğrencilerine kadar her konudaki sorularımıza aydınlatıcı yanıtlar verdi.

Endüstri mühendisliği kariyerine yazarlığını ekleyen, edebiyat dünyasına sunduğu kitaplarının yanında bugün birçok insana yazmanın inceliklerini öğreten usta kalem, halen Harvard Üniversitesi'nde "Modern ve Klasik Batı Edebiyatı" dersleri alan ve bu yönde eğitimler veriyor.

60f45c8d-1c29-4b6d-a88c-2d61889dc389

UZUNDURUKAN SORDU, BOZKURT CEVAPLADI

UZUNDURUKAN : Son kitabınız "Ustalara soruyorum" da her biri alanında uzman, yazar, sanatçı ve akademisyen ile röportaj yaptınız. Çok da başarılı ve farklı bir kitap çıktı ortaya.  Bence siz de edebiyat ve yazarlık alanında bir ustasınız. Peki hayatta usta ve çırak olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

BOZKURT: Ustalık konusundaki nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim. Henüz kendimi usta olarak görmediğimi ifade ederek başlamak istiyorum. Varoluş yolculuğumda katetmem gereken çok uzun bir yol var ve ben bu yolculuğun daha çok başındayım. Hayatının merkezine sanatı almış biri olarak söylemek istediklerim var: "Sanat neden vardır? Sanata kimler ihtiyaç duyar? Sanata ihtiyaç duyan birileri var mıdır ?" Tüm bu sorular yalnızca sanatçıların değil, sanatı “tüketen” herkesin aradığı cevapların sorularıdır.

Tüketmek sözcüğünü 21.yy sanat-kitle ilişkisini belirtmek üzere özellikle kullandım. “Tüketilmek” istenmeyen her türden sanatın amacı, insanın dünyadaki varoluş sebebini göstermek; belki de açıklamaya bile girişmeden insanları bu soruyla karşı karşıya bırakmak olmalıdır. Sanatın en önemli işlevlerinden biri "Katharsis Etkisi" yaratması ve tabii katharsis ile beraber bilgilenme düşüncesidir. Bu iki etki insanı gerçek arayışına sokmuştur; ya da bir mahkumiyete… Bilimle beraber gerçeğin arayışı ya da mahkumiyeti evrim düşüncesi ile idrak edilmeye çalışılmıştır. Bu konuya, Adem ile Havva’nın bilgi ağacındaki elmayı yemesi ya da Prometheus’un bilgelik ateşini Tanrı’lardan alıp insanoğluna vermesi gibi farklı açılardan da bakabiliriz. Tüm bu bakış açılarından da anlaşıldığı üzere, insanoğlunun bilgi ile teması, sonu olmayan bir yolun başlangıcını oluşturdu. “Tüketilmeyen” sanat ve bilim; insanın gerçeğe giden yolculuğundaki bilgi edinme biçimlerini oluşturur. Bu aynı zamanda insanın kendi bilincine varmasının acı dolu sürecidir. Bu acıyı hissedenleri usta, farkında olmayanları ise çırak olarak görüyorum.

 ***

UZUNDURUKAN : Matematik mezunu biri olarak sizin yol hikayeniz mühendislikten-edebiyata nasıl geldi?

İLK OLARAK SİNEMA ÜZERİNE YAZILAR YAZMAYA BAŞLADI

BOZKURT: Lisans eğitimimi Endüstri Mühendisliği bölümünde yaptım. Sanata karşı kendimi bildim bileli ilgim vardı. Hikayeler anlatmak istiyordum ama öncelikle bu hikayeleri hangi sanat aracıyla anlatacağımı idrak etmem gerekiyordu. Sonrasında, "Kendimi ifade etme vasıtam ne olacak?" sorusunun cevabını aradığım bir deneyim sürecinden geçtim. Şiir, müzik ve tiyatro ile ilgilendim. Üniversite yıllarında; William Shakespeare, Nazım Hikmet, Anton Çehov gibi ustaların yazdığı oyunlarda oynadım. Aynı zamanda gitar çalıp, şiir yazıyordum ama içimdeki o hikayeleri istediğim biçimde ortaya çıkaramıyordum. Sonra sinema tutkum başladı. Bergman, Angelopoulos, Tarkovski gibi yönetmenlerin filmlerini izleyip yazılar yazıyordum. Yayımlanan ilk yazılarım sinema üzerine olan yazılarımdı ve bu süreç beni öykü yazmaya ve röportajlar yapmaya kadar getirdi. Kafka’nın “Dönüşüm” kitabının hayatımda önemli bir yeri vardır. O kitabı ne zaman aldığımı, onu okudukça yazma özlemine nasıl kapıldığımı çok iyi hatırlıyorum. İlk öykülerimi yazma zamanım o döneme dayanıyor. Sinema ise henüz perdesini aralamadığım bir gizem benim için ve bu gizem beni çok heyecanladırıyor.

  ***

UZUNDURUKAN : Çok büyük bir kütüphaneye sahipsiniz. Yazmak kadar okumak da tutkunuz. "okumak" ve "yazmak" kavramlarını nasıl tanımlar, hayatınızda nasıl bir yere koyarsınız ve  bugüne kadar kaç kitap okudunuz?

 ''OKUMAK, BAKIŞ AÇISI İLE İLGİLİ BİR İZLENİMCİLİK SANATIDIR.''

BOZKURT: Borges, tanıdığım en iyi okurlardan biridir. Görme yetisini, tıpkı Cemil Meriç gibi okurken kaybetmiştir. Tüm hayatını okuyarak geçiren ve gözlerini kör eden bir adamdır. Şöyle demiştir; “Ben şimdi gözlerimin artık göremediği sayfaların okuruyum.” Borges açısından okumak mesafenin ve ölçeğin sanatıdır.

Kafka da okumayı benzer bir şekilde görür. Bir arkadaşına yazdığı mektupta ilk kitabını okuyuşunu şöyle ifade eder; “Bu kitapta gerçekten de çaresiz bir düzensizlik var, bir şeyi görmek için ona yaklaşmak gerek.” Kafka gibi Joyce’da dilin o ufak haritasında farklı hayatlar görmesini biliyordu.

Okumak, bakış açısı ile ilgili bir izlenimcilik sanatıdır. Joyce’un “Finnegan Uyanması” kitabını ele alalım. Okuma eyleminin en zorlu kitaplarından biridir. Okur tam yaklaşırken o  satırlar harfe dönüşür, harfler karışır, sözcüklere dönüşür. Metin bir girdaptır ve sürekli genişler. Okur ise geriye kalan parçacıkları okur. Anlamın bütünselliği aldatıcıdır.

"Okur nedir?" sorusu edebiyatın varlık koşuludur. Cevabı ise gerçek, fakat kusurlu okurlar olan hepimizin faydasına bir hikayedir; kaygı uyandırıcı, tekil ve her zaman farklı olan bir hikaye… Okuduğum kitapların sayısını ise hiç merak etmediğim için cevabını bilmiyorum. İyi bir okur için okumak sadece bir eylem değildir, bir yaşam biçimidir. Yazmak ise öncelikle bu yaşam biçimine ait olmayı gerektirir.,

ba7a3584-9339-4544-a49d-f185fc0bf96e

  ***

UZUNDURUKAN : Maalesef okumayı sevmeyen bir toplumuz burası bir gerçek. Ancak yazınsal anlamda da günümüzde bir yazar patlaması yaşıyoruz. Çok az kişi okuyor ama çok kişi yazıyor, yazar oluyor siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

SOSYAL MEDYA HAYATIMIZDA ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER OLUŞTURDU

BOZKURT: İlk soruda değindiğim “tüketim” kavramından tekrar bahsetmek istiyorum. Sürecin bu noktaya gelmesinin sebebi; yayınevlerinin ücret karşılığı kitap basması, “edebiyat” dergisi olduklarını iddia eden dergilerin, her ay içerik üretebilmek adına mail kutularına dolmuş yazıları derinlemesine incelemeden yayına yetiştirme telaşları ve tabii bireylerin kendilerini çok önemli görmeleri hasebiyle “yazdıklarım çok önemli ve insanlar bunu okumalı!” egosuna yenik düşmeleridir. Sistem bu şekilde “tüketmek” üzerine kurulduğu için şu an yaşadıklarımız kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Kittl ve Christian Saehrendt’in yazarlığını yaptığı “Bunu ben de yaparım” isimli kitapta, çağdaş sanatın en büyük koleksiyoncularından Hans Grothe; "Eskiden mütevazı koşullardan gelen biri birdenbire zengin olunca, toplumsal saygınlık görmek için bir at çiftliği satın alırdı. Bugünse zenginler sanatla uğraşıyor. Koleksiyoncu olduğum için insanlar bana profesör muamelesi yapıyorlar. Benim sadece bir tacir değil, kültür adamı olduğumu düşünüyorlar." der.

Sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri yazarlardan cımbızlanarak alınan cümleler -ki kullanılan cümleler çoğu zaman o yazarların cümlesi bile değil- ile yapılan paylaşımlar var. İnsanların çoğu bu yazarları okumak yerine yazarın cümlesini hesabında paylaşmayı uygun görüyor.

Adorno; “Sanat eserlerinin metaya dönüşmesi ve bu şekilde alımlanması gibi, tüketim toplumunda metanın kendisi de imgeye, temsile ve gösteriye dönüşmüştür. Kullanım değerinin yerini ambalaj ve tanıtım almıştır. Sanatın metalaşmasının sonu, metanın estetize edilmesidir. Metanın baştan çıkarıcı ölümcül şarkısı, vaktiyle burjuva sanatının barındırdığı mutluluk vaadini yerinden etmiştir. Tüketici Odysseus, tatmine ulaşacağını umarak kendini sevinçle meta denizinin sularına bırakır, ama aradığını bulamaz. ” der.

Kadıköy’de ilk kitap aldığım yeri hatırlıyorum. Küçük ama içinde her türlü kitabı bulabileceğiniz, içeri girdiğiniz an, çalan müziklerle sizi harika bir atmosfere sokan gayet iyi bir mekandı. Şimdi o mekan bir Amerikan kafesi oldu. İnsanlar o kafede kahvelerinin yanına kitaplarını koyup fotoğraf çekiyorlar. Oysa, eskiden orada sadece kitaplar ve kokuları vardı. Kültür endüstrisi, müşterilerinin kasten ve tepeden bütünleştirilmesidir. Binlerce yıl boyunca birbirinden ayrılmış yüksek ve düşük kültür alanlarını da birleşmeye zorlar, üstelik bunu her ikisinin de zararına olacak şekilde yapar. Yüksek kültürün etkileri üzerinde spekülasyon yapılarak ciddiyeti ortadan kaldırılır. Düşük kültürün, toplumsal denetim bütünsel olmadığı sürece barındırdığı haşarı isyankarlık ise uygarlaştırıcı dizginleme yoluyla yok edilir.

 ***

UZUNDURUKAN : Yazarlığınızın yanında eğitimci kimliğiniz de çok önemli. Yaratıcı yazarlık dersleri veriyorsunuz. Bu çok kıymetli bir şey. Toplumu yazmaya özendirici, duygularını, bilgilerini kaleme almayı başarabilecek insanlar katıyorsunuz. Bir çok ögrencinize yazar olabilmenin yolunu açıyorsunuz belki de. Kendi meslek alanlarında çok iyi olan ancak yazar olmak isteyen ya da yazabilmek isteyen insanlara yazmanın inceliklerini nasıl anlatıyorsunuz ?

''ENTELEKTÜEL SEVİYE NE KADAR ARTARSA KAĞIDA AKTARIMI DA O DERECE BAŞARILI OLUYOR''

BOZKURT: Üçüncü sorunuzda okur kavramını tanımlamıştım. İnsan okudukça kendini ifade etme arzusu daha ağır basıyor çünkü farkındalık ve empati duygusu gelişiyor. Tanınırlık ve satış kaygısı konusu ise zaman zaman yazar arkadaşlarımla ve öğrencilerimle konuştuğum bir konu; yazmaya bu motivasyonla başlamış biri çabuk sıkılır ve bırakır. Yazmak sabır isteyen bir süreçtir. Bu tarz popülist yaklaşımlarla bu süreç ilerlemez. O yüzden yazan kişinin, yazmak isteyen kişinin ya da yazdıklarını okurlara sunmak isteyen kişinin öncelikle kendisine “Neden yazıyorum?” sorusunu sorması gerekir.

Siz de birkaç hafta önce dersime konuk olmuştunuz. Çok sevdiğim sınıf ortamından pandemi sürecinden dolayı uzak kaldım; şu an derslerime ekran başından devam ediyorum. Bireysel bir eğitim sistemi geliştirdim, her öğrencimle birebir ders yapıyorum. Bazı ortak ödevler eşliğinde bireysel dersler ve grup çalışmaları şeklinde ilerleyen bir eğitim sürecimiz var.Tabii bu sistem en başta beni çok yoruyor ama işimi çok sevdiğim için ve öğrencilerimin yazdığı eserler nitelikli kitaplarda, dergilerde, sitelerde yayımlandığında ve katıldıkları edebiyat yarışmalarında derece aldıkları zaman, bu yorgunluk yerini mutluluğa bırakıyor. Yazar olmak isteyen kişi ne kadar çok okur, araştırır ve yazarsa karşılığını o kadar alıyor. Bana düşen görev de onların yeteneğini açığa çıkarıp yol göstermek oluyor çünkü yazma eylemi teknik bir eylem değildir. Bu yüzden derslerimin temelini edebiyat tarihi, felsefe, psikoloji, sanat tarihi, mitoloji ve öğrencinin ilgi alanları oluşturuyor. Entelektüel seviye ne kadar artarsa kağıda aktarımı da o derece başarılı oluyor. Bu eğitimi alan kişinin yazar olup olmayacağını bilemem, o kişinin kendi tercihine kalmış ama hayata, sanata, insanlığa eleştirel bir bakışla bakacağını; yazma eylemini disiplinli ve verimli bir hale sokacağını temin edebilirim.

c09a3e5e-35fb-4bf4-8a42-5db0dd958eec

***

UZUNDURUKAN : Kerem Bozkurt'un kendiyle ilgili başka hangi projeleri var? İçinizde uķte kalan bir şey oldu mu mesleğinize dair, ya da hayalini kurduğunuz bir projeniz, isteğiniz var mı?

''ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞIM BİR FİLM SENARYOSU VAR''

BOZKURT: Geçen hafta dersime Ercan Kesal misafir oldu. Öğrencilerim ile beraber harika bir söyleşi yaptık. Kendisi, çıktığım sanat yolculuğunda örnek aldığım ve desteğini fazlasıyla gördüğüm, ülkemizin değerli bir sanatçısıdır. Sohbetimizin bir bölümünde yönetmenler ve senaristlerden bahsederken sanki kalbimden geçenleri görmüş gibi “Kerem, seni yakında film setlerinde de görürüz” dedi. Az önce de söylediğim gibi, sinema benim için edebiyat ve müzikle beraber çok önemli bir tutku. Üzerinde çalıştığım bir film senaryosu var. Tabii senaryomu tamamlamam için tüm enerjimi bu yöne aktarmam gerekiyor. Zamanım oldukça yoğun geçiyor. Harvard Üniversitesi'nde "Modern ve Klasik Batı Edebiyatı" dersleri alıyorum ve verdiğim eğitimler var. Bu süreç biraz hafifleyince tamamen film senaryosuna adapte olacağım. Bu noktada edebiyat ve sinema üzerine bir şeyler söylemek isterim. Edebiyat, yazarın üretmek istediği bir durumu, iç ve dış dünyayı kelimeyle betimler. Sinema ise, doğada var olan, çevremizde gözlemlediğimiz malzemeleri kullanır. Yazar önce dünyanın belli bir kesitinin hayalini kurar, sonra da bu hayali kelimeler yardımıyla yazıya döker. Oysa bir film, kameranın görüş alanına giren dünyadan bir kesiti, mekanik bir şekilde kaydeder. Bu kesitlerden ise bir film meydana gelir.

 ***

UZUNDURUKAN : İki yıldır ne yazik ki içinde bulunduğumuz bir pandemi gerçeği var tüm dünya olarak. İnsanlık zor bir sınav veriyor. Bir yazar olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Virüsün hayatımıza girişi bizden neler aldı, neler kattı?

''ŞU AN SESSİZLİĞİN İÇİNDEYİM''

BOZKURT: Albert Camus “Veba” isimli romanında “Felaketlerin başlangıcında ve bunlar son bulduğunda hep biraz söz sanatı yapılır. Birinci durumda, alışkanlıklar henüz kaybolmamıştır, ikinci durumda ise geri gelmiştir. Asıl felaket sırasında gerçeğe alışılır, yani sessizliğe.'' der. Ben bir yazar olarak şuan bu sessizliğin içerisindeyim. Sessizliğimi bozacak cümlelerim henüz bilincimde olgunlaşmadı.

***

UZUNDURUKAN : Çocukları, gençleri çok önemsiyorum. Sizin de önemsediğinizi biliyorum. Aslında bu süreçten sosyal ve akademik olarak en çok çocuklar etkilendi. Bir anda değişen bir eğitim sistemiyle karşı karşıya kaldılar. Genç yaşta başarıyı yakalamış bir insan olarak eğitim hayatlarında, sosyal hayatlarında aslında yaşam yolculuklarında genç nesile nasıl bir bakış açısı edinmelerini tavsiye edersiniz?

''GENÇ KARDEŞLERİME ÖNERİM, ELEŞTİREL BİR DÜŞÜNCE BİÇİMİ EDİNMELERİDİR''

BOZKURT: UNESCO’nun pandemi sürecinde yayımladığı eğitim makalelerini çok çarpıcı ve dikkate değer buluyorum. Özellikle çocuklar, bu süreçten çok etkilendiler. Hayalini kurduğumuz o güzel dünyanın gerçekleşmesi için çocukların sanattan uzak kalmamaları gerekiyor. Bu, ailelerin üzerine hassasiyetle düşmesi gereken bir konu diye düşünüyorum. Röportajın bu kısmına kadar sıkılmadan gelen genç kardeşlerime önerebileceğim yegane şey ise eleştirel bir düşünce biçimi edinmeleridir. Nitelikli kitaplar okumak, onları kapitalizmin tüketim manipülasyonundan da kurtaracaktır. Her türden nitelikli edebiyatı, müziği, sinemayı; kısacası nitelikli bir sanat anlayışını benimseyen bir genci, hiçbir tüketim manipülasyonu kolay kolay etkilemez. Zihnini kapitalist çılgınlıklardan arındırmış bir genç; aşkı, bilimi, sanatı, hayatı daha derinden yaşar ve empati duygusuyla hayal ettiğimiz o güzel dünyanın bir parçası olur...

Bir Yorum Bırakın

Popüler Yazılar

Deniz Şaşmaz yazdı...

BAŞKAN YILMAZ’DAN ÖRNEK DAVRANIŞ

FADILOĞLU: “MİLLETİMİZİN İRADESİNDEN DAHA BÜYÜK BİR İRADE TANIMIYORUM”

SOKAĞA ÇIKMA KISITLAMALARINI BÜYÜKŞEHİR FIRSATA ÇEVİRDİ

ALTUNKAYA ÇOK FARKLI

FADILOĞLU: “MİLLETİMİZİN İRADESİNDEN DAHA BÜYÜK BİR İRADE TANIMIYORUM”

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, Rum kesiminin füze savunma sistemini güçlendirmesine tepki gösterdi

ALTUNKAYA ÇOK FARKLI

Gaziantep’te eşini öldüren madde bağımlısı koca tutuklandı

KONUKOĞLU AİLESİNİN ACI GÜNÜ - Vefat

BİR YILLIK MAAŞIMI DEPREMZEDELERE BAĞIŞLAYACAĞIM

SON İL GENEL MECLİS BAŞKANI MİLLETVEKİLLİĞİ İÇİN ADIMINI ATTI

Gaziantep’te eşini öldüren madde bağımlısı koca tutuklandı

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, Rum kesiminin füze savunma sistemini güçlendirmesine tepki gösterdi

BHA GENEL MÜDÜRÜ BELLİ OLDU

Nöbetçi Eczaneler

27 Temmuz 2024 Cumartesi Günü Nöbetçi Eczaneler

TAKIMLAR O G B M A Y AV P
Adana Demir 0 0 0 0 0 0 0 0
Antalyaspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Hatayspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Beşiktaş 0 0 0 0 0 0 0 0
Alanyaspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Rizespor 0 0 0 0 0 0 0 0
Eyüpspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Fenarbahçe 0 0 0 0 0 0 0 0
Galatasaray 0 0 0 0 0 0 0 0
Gaziantep FK 0 0 0 0 0 0 0 0
Göztepe 0 0 0 0 0 0 0 0
Kasımpaşa 0 0 0 0 0 0 0 0
Konyaspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Kayserispor 0 0 0 0 0 0 0 0
Başakşehir 0 0 0 0 0 0 0 0
Samsunspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Bodrum FK 0 0 0 0 0 0 0 0
Sivasspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Trabzonspor 0 0 0 0 0 0 0 0
TAKIMLAR O G B M A Y AV P
Adanaspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Iğdır FK 0 0 0 0 0 0 0 0
Amed Sportif F. 0 0 0 0 0 0 0 0
A. Keçiörengücü 0 0 0 0 0 0 0 0
Boluspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Ümraniyespor 0 0 0 0 0 0 0 0
Çorum Fk 0 0 0 0 0 0 0 0
Erzurumspor FK 0 0 0 0 0 0 0 0
Erokspor 0 0 0 0 0 0 0 0
F. Karagümrük 0 0 0 0 0 0 0 0
Gençlerbirliği 0 0 0 0 0 0 0 0
İstanbulspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Kocaelispor 0 0 0 0 0 0 0 0
Manisa FK 0 0 0 0 0 0 0 0
Ankaragücü 0 0 0 0 0 0 0 0
Pendikspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Sakaryaspor 0 0 0 0 0 0 0 0
Şanlıurfaspor 0 0 0 0 0 0 0 0